Havza Haber Ajansı’nın bildirdiğine göre, Ayetullah el-Uzma Hüseyin Nuri Hemedani, Uluslararası İmam Seccad (a.s) Konferansı’na gönderdiği mesajda şöyle buyurdu:
“Her ne kadar bazı bilinçsiz dostlar ve kasıtlı düşmanlar, İmam Seccad’ın (a.s) yüce şahsiyetini çarpıtarak onu sürekli hasta ve siyasetten uzak biri olarak tanıtmaya çalışsalar da tarih tanıklık etmektedir ki onun hayatının en parlak noktalarından biri, zalim yöneticilere karşı tavizsiz duruşudur. İmam’ın Kufe ve Şam’daki hutbeleri, bu gerçeğin en açık ve kesin kanıtıdır.”
Mesajın tam metni şöyledir:
Bismillâhirrahmânirrahîm
Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Salât ve selâm, Efendimiz ve Peygamberimiz, seçilmiş Ebul-Kasım Muhammed’e (s.a.a) ve onun tertemiz Ehl-i Beyt’ine, özellikle de yeryüzünde Allah’ın hücceti olan İmam Mehdi’ye (a.f) olsun.
Devam eden bu kıymetli toplantının değerli katılımcılarına selamlarımı ve Şaban ayının mübarek günlerini tebriklerimi sunuyorum.
Tarihin en önemli dönemlerinden biri, İmam Ali bin Hüseyin’in (a.s) hayatında yaşanan olaylardır. Her ne kadar bazı bilinçsiz dostlar ve kasıtlı düşmanlar, İmam Seccad’ın (a.s) parlak şahsiyetini çarpıtarak onu sürekli hasta ve siyasetten uzak biri olarak tanıtmaya çalışsalar da tarih, onun hayatının en aydınlık noktalarından birinin, zalim yöneticilere karşı tavizsiz duruşu olduğuna tanıklık etmektedir. Nitekim İmam’ın Kufe ve Şam’daki hutbeleri, bu hakikatin en açık delilidir.
Emevi yönetiminin zulüm ve cinayetlerini ifşa etmek ve bundan daha önemlisi, Peygamber (s.a.a) Ehl-i Beyti'ni gerçek yol göstericiler olarak tanıtmak, Kufe ve Şam halkının uyanışına sebep olmuştur. İmam (a.s), en zor zaman diliminde yaşamış ve zalim yöneticilerin en ağır baskıları altında bulunmasına rağmen, gerçek İslam’ı yaymada ve dedesi Resulullah’ın (s.a.a) sünnetini ihya etmede eşsiz bir rol üstlenmiştir. Her ne kadar dönemin zorba yöneticileri, İmam’ı (a.s) sıkı bir gözetim altında tutarak onun hareketlerini kısıtlamış ve ıslah faaliyetlerine izin vermemiş olsalar da İmam, İslam’ın özünü yaşatmada kararlı bir duruş sergilemiştir.
Birçok Müslüman âlim ve araştırmacı, İmam Seccad’ın (a.s) dönemini siyasi ve kültürel açıdan en karanlık devirlerden biri olarak görmüş ve bu dönemi, İslam kültürünün çöküş dönemi olarak adlandırmıştır. O yıllarda sadece işkence, katliam ve baskı hüküm sürmekle kalmamış, aynı zamanda İslami değerler de en düşük seviyeye inmişti. İslam’dan geriye yalnızca adı kalmış, o da sadece iktidar elde etmek ve dünya menfaatleri uğruna kullanılmak için anılır hale gelmişti. İnsanlar, artık İslam’ın hükümlerini öğrenmeye dahi ilgi göstermiyordu.
İmam Seccad (a.s), kendi dönemi hakkında şöyle buyurur:
“Bizim içinde bulunduğumuz durum, kavmimiz arasında, İsrailoğulları’nın Firavun’un zulmü altındaki hâline benzemektedir. O zaman nasıl ki erkek çocukları öldürülüp kızlar diri diri gömülüyordu, bugün de bizim üzerimize öyle bir baskı kurulmuştur ki insanlar, hutbelerde büyüklerimize hakaret ederek ve düşmanlarımıza yakınlık göstererek yüksek makamlara ulaşmaya çalışmaktadır.”
İmam Seccad (a.s), İslam’ı sapkınlıklardan korumak için büyük çaba sarf etti. O zamana kadar yalnızca Allah’la bireysel bir bağ kurma aracı olarak görülen duayı, Emevi iktidarının getirdiği sapkınlık ve bidatlerle mücadelede en etkili yöntemlerden biri olarak kullandı. Bu yolla İslam toplumuna ve hakikatin peşinde olanlara pek çok değerli öğreti kazandırdı. İşte Sahife-i Seccadiye, o dönemin mirası olarak günümüze kadar ulaşan eşsiz bir hazinedir.
Her ne kadar adalet ve eşitlik, İslam’ın en temel esaslarından biri olsa da İmam Seccad’ın (a.s) imamet dönemi, Emevi yöneticileri tarafından İslam toplumuna ağır bir ayrımcılık ve adaletsizliğin dayatıldığı bir dönemdi. İmam Seccad’ın (a.s) Risaletü’l-Hukuk eseri İslami değerlerin ihyasında, adalet anlayışının yüceltilmesinde, eşitlik ve toplumsal sorumluluğa vurgu yapılmasında, insanların birbirlerinin haklarına saldırmaktan sakındırılmasında çok önemli bir örnek teşkil etmektedir.
İmam (a.s), bu eserde yöneticileri adaleti uygulamakla sorumlu tutarak, onların halkına karşı şefkatli bir baba gibi olması gerektiğini vurgulamaktadır. Bu anlayışa göre yönetim sistemi, yalnızca yandaşlarına değil, tüm topluma karşı iyilik ve adalet gözetmelidir. Yönetici, halkın üzerinde bir vesayet makamı olarak değil, merhametli ve fedakâr bir baba gibi hizmet eden, mazlumların hakkını koruyan, adaletsizliği ve ayrımcılığı ortadan kaldıran biri olmalıdır.
Son olarak, bu kıymetli konferansın düzenlenmesinde emeği geçen herkese, özellikle de yıllardır bu konuyu büyük bir azimle takip eden Hürmüzgan eyaletindeki değerli Veliyy-i Fakih temsilcisine teşekkür eder, hepinize Yüce Allah’tan başarılar dilerim.
Vesselâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtuh.
Hüseyin Nuri Hemedani
yorumunuz